Çoook çook uzun zaman sonra yine bloğun başına beni oturtup
da yazmaya başlatacak kadar güzel bir heyecanla doluyum.
Bu aralar aslında benim için son derece zor bir şey
yapıyorum. Mesleki yazılarımı, vidolarımı ve tüm diğer paylaşımlarımı sosyal
medyada biraraya getirmeye çalışıyorum. Kendimden bahsetmek, neler yaptığımı
anlatmak benim için o kadar zorken, böyle bir işe kalkışmanın beni ne kadar çok
zorladığını tahmin bile edemezsiniz. Uzun süre, kişisel terapimde dinleyici
rolünden çıkıp anlatan olmaya, kendimden paylaşmaya dair çalıştıktan sonra
bugün bu kadar kendimi anlatıyor olduğumu görse sevgili terapistimin gözleri
dolardı J
İşimi çok seviyorum ve çok da emek veriyorum. Bu emeklerin
orda burda yok olup gitmesini istemiyorum. İnsanlarla anne-baba olmaya, kendini
fark etmeye ve ilişkilere dair; yıllarca aldığım eğitimin, onca kişisel
çabanın ürünlerini paylaşmak, başkalarına da bunları ulaştırabilmek istiyorum. Neden?
Bir tarafım da bunu sorup duruyor kendime. Takip edilmek, görülmek, beğenilmek,
tanınmak mı istiyorum?
Başkalarını izliyorum. İnsanların neler yaptıklarını,
kendilerini neyle ve nasıl ifade ettiklerini merak ediyorum. Bizim işimiz çok
hassas. Özel hayatınızın, işinizle karışmaması; eş, anne, evlat kimliklerinizin
terapist tarafınızın içerisinde anılmaması o kadar önemli ki... Çünkü bu yapacağınız
işi doğrudan etkileyebilecek, danışanınızın sizinle yaşayacağı tecrübeyi
baltalayabilecek bir bilgi. Ancak twitterda, facebookta, web sayfalarında
terapistlerin kendilerini eşlerinin ismiyle, siyasi kimlikleriyle ortaya
koyduklarını görüp ve bu kimliklerle onları takip eden binlerin varlığına
şaşırıyorum.
Bu kimliklere ilişkin ceketimi evimin dolabına asıp, yalnızca
doğru bildiğimi paylaşarak insanlara ne verebileceğimi merak ediyorum. O
yüzden de bunu yapmaya işte bizzat başlıyorum.