6 Mayıs 2010 Perşembe

BİR GESTALT MASALI


Masallar da rüyalara benzer. Geçmiş ve gelecek, olanlarla olmasını istediklerim karışır masallarımda. Ama biliyorum ki esas olan şimdi de kalabilmek. Ve bana bunu hatırlatsın diye şimdinin masalını yazıyorum.Bir varmış bir yokmuş… Bundan yıllar yıllar önce koskacaman bir denizin içinde, minik bir su damlası yaşarmış.
İnsanlar bilmezmiş denizin damlalardan oluştuğunu. Her damlanın kendine özgü olduğunu. Canı istedikçe yer değiştirdiğini. Tanımazmış, bilmezmiş insanlar denizi.
Damlalarsa, bundan ve denizden habersiz tutunup birbirlerine bir ileri bir geri gidip gidip gelirlermiş. Kimileri gidip gelmeyi severmiş, kimileriyse tutunacağım derken sürükleniverirmiş.
İşte bizim minik su damlasının doğduğu deniz de gidenlerle duranların, kaçanlarla kovalayanların, akanlarla sürüklenenlerin bol olduğu bir yermiş. Dile kolay, 11 çeşit akıntı varmış bu denizde.
Ne şans değil mi? Hiç kımıldamayan bir göle de doğabilir bir damla. Ya da yolun kenarındaki birikintinin parçası olabilir. Veya birinin gözyaşı olup akabilir. Ama işte şansa bak, bizimki akıntıların arasında buluvermiş kendini. O yüzden hiç de zor olmamış yüzmeyi öğrenmesi.

Yüzmeyi öğrendiği gün artık önüne geçilemez bir hareketlilik başlamış. Tek derdi varmış: Daha çok ve daha hızlı akabilmek.
Daha çok akabilirse eğer, tüm boşluklarında kayıp denizin, görülmemiş yerler görür, yeni damlalarla tanışır ve onların hikayelerini öğrenebilirmiş. Ancak böyle tanıyabilirmiş aslına bakılırsa kendini. Diğer damlalar da tıpkı onun gibi mi acaba? Onların yaşadıkları yerler de minik su damlacığınınkiyle benzer mi, yoksa farklı mı? Onunla aynı şeyleri mi hissediyorlar yeni bir boşluğa akınca…
Ve eğer daha hızlı akabilirse, zamanın bile önüne geçermiş.

Daha çok görmek, daha çok akmak ve tüm bunları gün bitmeden yapabilmek için her gün çok erken uyanırmış. Herkes uykudayken yollara düşer, gün batmadan soluklanacak bir liman bulurmuş. Oradaki diğer damlacıklarla birlikte, dalga olur ve ne gördüyse işlermiş bulduğu limanın demirlerine. Tekrar oralardan geçecek olursa eğer, yolda gördüklerini, tanıdığı insanları ona hatırlatsın istermiş. En büyük mutluluğuymuş dalga olabilmek. Onu dinlendirir, yeni güne hazırlarmış işledikleri.


Gittiği suların hiçbiri tam olarak birbirine benzemezmiş. Bazı yerler öylesine sıcakmış ki, biraz fazla soluklansa buharlaşıp yok olacağını sanırmış. Bazı yerler öylesine soğukmuş ki, soluğu kesilip kaskatı kalacağından korkarmış. Onun sıcaklığı yetmezmiş suları değiştirmek için. Ama ne yazık ki bunu öğrenmesi çok zaman almış. Buharlaşan parçaları, buzların çizdiği yaraları olmuş. Çok canı yanmış. Kendini tutamayıp ağladığı anlarda, yeni damlacıklar üretebildiğini görmüş. Ağlamanın tadına varmış.

Ama hep ilerlemiş, hep yol almış. Onu görenler çok şaşırır, hiç anlam veremezlermiş. Ne olacak ki bu kadar çok akınca? Ne olur ki böylesine hızlı gidince… O da şaşırırmış diğerlerine. Bir damla ordan oraya damlayamayacaksa eğer, ne anlamı kalır ki damlalılığının? Akabiliyorsan eğer, neden durasın?

Önemsemezmiş yaralarını. Üzülmezmiş buharlaşan parçalarına. Hiç olmamış, hep böyleymiş gibi davranırmış. Böylece hızı kesilmez, daha çok daha çok daha çok akmaya devam edermiş.
Ta ki; bir gün uğradığı limanlarda dalgalarla işlediklerinin birbirinin aynısı olduğunu fark edene kadar…
Öyle bir gün gelmiş ki, dünle bugünün birbirinden hiçbir farkı kal
mamaya başlamış. Ne zaman başka damlalarla bir araya gelse, hep aynı dalga oluyor, aynı öyküyü yazıyorlarmış. Artık işledikleri onu dinlendirmiyor, yeni güne hazırlamıyormuş. Bu onu öylesine üzüyor, öylesine üzüyormuş ki… Ama artık ağladığında gözyaşları akmıyormuş. Neymiş yanlış olan? Şimdiye kadar onu mutlu eden, ona keyif veren, yaşamının tek arzusu olan şeyler neden artık bu kadar da anlamsızlaşmış? Sanki bir şeyler onu iki yanından tutup git gide aşağıya çekiyormuş. Bütün gücünü aşağıya düşmemek için harcarken, yola koyulacak hiç hali kalmamış.

Olduğu yerde sorup soruşturmaya başlamış. “Bana ne olduğunu, gücümün neden bitip tükendiğini, artık eskisi kadar mutlu olamamamın sebebini bilen biri olmalı. Bu denizde yolculuk yapan tek damla ben olamam öyle değil mi?” derken derkeeeeen, bir damlalar şeyhinin var olduğunu, onda güçsüzlüğün ilacı olduğunu, onu arayıp bulursa eski gücünü yeniden kazanabileceğini öğrenmiş.

Çok heyecanlanmış. Günler sonra ilk kez, yeniden hareket edebilmiş. Damlalar şeyhinin varlığını öğrenmek bile onu bir liman daha ileri götürmüş. Ama bir taraftan da çok korkuyormuş. Ya damlalar şeyhinde onun güçsüzlüğünün ilacı yoksa. Hem daha önce hiç güçsüz hissetmemiş ki… Nasıl olur da bir başka damlaya gidip, “ben aslında hiç yol alamıyorum saplanıp kaldım bu denize” diyebilirmiş. Bunca yol almaktan, dalga olup limanlara akmaktan daha zor gelmiş ben güçsüzüm diyebilmek. Bunu düşündükçe ağlamaya, ağladıkça gözyaşları onu damlalar şeyhine sürüklemeye başlamış.

Damlalar şeyhi onu görür görmez anlamış bir derdi olduğunu; çünkü bu yola bir damlayı ancak gözyaşları getirebilirmiş. Sormuş ona: “Nedir bu gözyaşlarının ardında yatan?” Minik su damlacığı uzun uzun ağlamış. Neden sonra kendine geldiğinde, “Söyle bana!” demiş. “Nedir yeniden akabilmenin yolu?”

Damlalar şeyhi ona soruyla yanıt vermiş: “Nedendir böyle akman, ne olur akamazsan?” Durup düşünmüş su damlacığı. “Ben başka türlüsünü bilmiyorum ki…” demiş. “Budur beni ben yapan. Gördüğüm her damlacıkta, işlediğim her limanda ben kendimi görürüm. Ne olduğumu anlarım. Şimdiyse elim kolum bağlı. Kendimi unuttum. Sevmiyorum bu halimi. Anlamıyorum kendimi.”

Uzun uzun dinlemiş damlalar şeyhi onu. Beyhude demiş çaban. Sen kendini başka başka yerlerde arıyorsun. Ne kadar gezersen gez, ne kadar çok liman görürsen gör kendini bulamazsın. Bu ancak kendinden kaçmak olur. Bir damla kendini önce denizine gömmeli. Öylelikle görürsün denizin dibindekileri. Nasılmış senin denizinin çakılı toprağı? Hisset suyun sıcaklığını teninde ve her hücrende. Eğer orası soğuksa başka deniz arama yahut eğer yanarsan buharından korkma. Yokmuş gibi davranma.

“Peki…” demiş minik su damlacığı. “Peki ya sonra?”

“Sonrası sana kalmış. Önce bunu bir dene. Bırak kendini derine.” demiş ve akıp gitmiş damlalar şeyhi. Minik su damlacığıysa arkasından öylece, uzun uzun seyre dalmış.

Çok denemiş, çok çalışmış. Ne zaman akıp gitmek istese damlalar şeyhinin sözleri kulaklarında çınlamış. Zorlamış kendini denizin dibine inmeye. Ama bunlar mutlu etmemiş onu. Gülmemiş hiç yüzü. Hedefi derine inebilmek olunca bu yine hareket demekmiş. Orda kalmayı becerememiş. Pes etmiş bir zamandan sonra. Kalmamış hiç gücü. Bir de bakmış ki her gün bir adım daha derinde. Limanın demirleri, ondan uzakta kalmış. Birden bire hissedivermiş çakıllarının kayganlığını. Üzerine gelen kumlar, adeta yüzünü okşamış. Yosunları görmüş sonra. Yeşillerle tanışmış. Aradan geçen yengeçler ona selam vermişler. Gördüklerini anlatacak olmuş, biliyoruz demişler.




Günler aylar geçmiş. Unutmuş kendini minik su damlacığı. Ne derdi kalmış ne tasası. Öyle hafiflemiş ki, artık denizin dibinde duramaz olmuş. Su onu kendiliğinden yukarılara götürmüş. Yükseldikçe sapsarı bir ışık sarmış etrafını. Korkmaya başlamış yeniden. Denizi tanıdığını sanırmış ama bu ışığı daha önce hiç görmemiş. Bu onun için yepyeni. Daha fazla çıkarsa yukarı, ne gelir ki başına?

Su gittikçe ısınmış. Ve damlalar şeyhinin sözleri çınlamış kulaklarında. “yahut eğer yanarsan buharından korkma. Yokmuş gibi davranma.” Isındıkça heyecanlanıp, kendini yukarı bırakmış damlacık. Ve işte en sonunda çok garip bir şey olmuş. Bir tarafı tanıdık, öbür tarafıysa boşluk. Artık damlacık suyun yüzüne varmış.

Daha da çok ısınmış. Artık yanmaya başlamış. Bir de ne görsün. Artık dokunmuyor teni, o tanıdık d
enize. Bizim minik damlacık, buhar olup göğe karışmış. İnanamamış gördüklerine. Onun deniz sandığı yukardan ne başkaymış.

Doyamamış gördüklerinin tadına. Güneşi tanımış. Kızılı görmüş ve gün batımını. Gece parlayan yakamozları seyretmiş. Ve belki bir gün yeniden yağmur olup, bildik denizlere dönermiş.

5 yorum:

  1. Çok özgün ve akıcı olmuş. İlk masal olarak da gayet başarılı olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Bir damlacık olarak neredeyim diye düşündüm :) dibe inme evresindeyim sanırım...
    Bu arada damlanın bir sonu olmaması, dönüşmesi çok iyi geldi bana...
    ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürleeeer!
    Açıkçası beni de o rahatlattı bu masalda galiba. Sonlu olma fikrine son!

    YanıtlaSil
  4. Derya senin mi bilmiyorum ama resmen bayıldım. O damla gibi ilk önce akıp, sonra ağlayıp, sonra derine indim ta ki göğe yükselene kadar....

    YanıtlaSil